Koşmak, yaşamın enerjisini ve dayanıklılığını derinlemesine barındıran sade ve saf bir spor biçimidir.
Sıradan insanlar bu yalnız spor içinde belki sadece sıradanlık ve sıkıcılık hissedecek, hatta yalnızlık bile hissedecekler.
Ancak ben, her sabahın ilk ışığında hissettiğim küçük iç sesler ve ayak izlerinin yankısını derinden deneyimledim; her koşu, hayatta en değerli derslerin bir anlayışıydı. Koşmak: yalnız bir zevk. Hiç bir şehir caddesinde ya da sokaklarında yorgun argın koşmayı, ya da parkta sessizce gidip gelmeyi deneyimledin mi? İzleyici kalabalığı yok, coşkulu alkışlar yok, sadece yolda tek başına sen, bir çift spor ayakkabı ve kararlı bir kalp. İşte bu, koşmanın yalnızlığı. Sadece koşucuların anlayabileceği bir zevk.
Bu yalnızlık içinde, kendi dünyan var, adımların, nefesin, kalp atışların hepsi sana söyler ki, bu dünyada seni en iyi tanıyan kişi, sensin.
Kendinle dikkatini dağıtmadan yaptığın diyalog, bir zamanlar ihmal ettiğin ama her zaman yanında olan o kendini anlamaya ve sevmeye başlarsın. Bu noktada yalnızlık güzelleşir, artık korkmazsın, canın sıkılmaz, sadece her anı sessizce yaşarsın. Kendine değer vermeyi öğrendiğinde, önemsediğin kişilere de nasıl değer vereceğini öğrenirsin. Koşmak, ruhunun derinliklerindeki bir monolog haline gelir ve ruhsal dünyanın bir tedavi yöntemi olur.
Elbette, mutlak yalnızlık tamamen kapalı kapılar ardında çalışmak anlamına gelmez; uygun paylaşım ve tartışma da kendimizi geliştirmek için önemli bir yoldur. Ancak yalnız koşturduğumuz o anlarda, kendimizle yüzleşmek, kendimizi sorgulamak ve kendimizi geliştirmek için daha fazla fırsat buluruz.
View Original
This page may contain third-party content, which is provided for information purposes only (not representations/warranties) and should not be considered as an endorsement of its views by Gate, nor as financial or professional advice. See Disclaimer for details.
Koşmak, yaşamın enerjisini ve dayanıklılığını derinlemesine barındıran sade ve saf bir spor biçimidir.
Sıradan insanlar bu yalnız spor içinde belki sadece sıradanlık ve sıkıcılık hissedecek, hatta yalnızlık bile hissedecekler.
Ancak ben, her sabahın ilk ışığında hissettiğim küçük iç sesler ve ayak izlerinin yankısını derinden deneyimledim; her koşu, hayatta en değerli derslerin bir anlayışıydı. Koşmak: yalnız bir zevk. Hiç bir şehir caddesinde ya da sokaklarında yorgun argın koşmayı, ya da parkta sessizce gidip gelmeyi deneyimledin mi? İzleyici kalabalığı yok, coşkulu alkışlar yok, sadece yolda tek başına sen, bir çift spor ayakkabı ve kararlı bir kalp. İşte bu, koşmanın yalnızlığı. Sadece koşucuların anlayabileceği bir zevk.
Bu yalnızlık içinde, kendi dünyan var, adımların, nefesin, kalp atışların hepsi sana söyler ki, bu dünyada seni en iyi tanıyan kişi, sensin.
Kendinle dikkatini dağıtmadan yaptığın diyalog, bir zamanlar ihmal ettiğin ama her zaman yanında olan o kendini anlamaya ve sevmeye başlarsın. Bu noktada yalnızlık güzelleşir, artık korkmazsın, canın sıkılmaz, sadece her anı sessizce yaşarsın. Kendine değer vermeyi öğrendiğinde, önemsediğin kişilere de nasıl değer vereceğini öğrenirsin. Koşmak, ruhunun derinliklerindeki bir monolog haline gelir ve ruhsal dünyanın bir tedavi yöntemi olur.
Elbette, mutlak yalnızlık tamamen kapalı kapılar ardında çalışmak anlamına gelmez; uygun paylaşım ve tartışma da kendimizi geliştirmek için önemli bir yoldur. Ancak yalnız koşturduğumuz o anlarda, kendimizle yüzleşmek, kendimizi sorgulamak ve kendimizi geliştirmek için daha fazla fırsat buluruz.